Çocukluğum şimdi öldü!
Hayata gözlerini yuman Vedat Okyar'ın ardından Erdoğan Aktaş yazdı...
20/07/09 12:40
Ben o renklerle tanışmadım hiç. Ben o renklerin içine doğdum çünkü. Bir yanımda Siyah bir yanımda Beyaz yürüdüm hep. Hayatı da böyle yaşamaya çalıştım, net.
Kahramanlarım oldu benim. Hiç birinin pelerini yoktu. Hiçbiri gökdelenlerin üzerinde uçmuyor, gözlerinden ışınlar saçmıyordu. Çünkü masal kahramanları değil, gerçek kahramanlardı onlar.
Sanlı Kaptan’dı mesela biri. Yusuf Tunaoğlu’ydu bir diğeri. Sabri Dino’yu ise hala hayranlıkla anarım. Bana göre kalede, süpermenden bile daha iyi uçardı Sabri. Kahramandı O.
Kör Tuğrul vardı mesela. Niko bir diğer kahramanım. Lütfü’nun attığı bir golü hatırlıyorum ki, sevinçten ağlamıştım çocuk yaşımda. Kahramandı benim için o.
Her biri benim için, siyahın yanına koydukları beyazla, bir kahraman, adam gibi adam, efsane isimlerdi. Büyük Ahmet, Küçük Ahmet, Zekeriye ve çocukluğumun diğer efsaneleri.
Mete, Ahmet Börtüçene, Dorde Miliç, Kahraman, Tezcan…
İlhan Abi’min omuzlarında ilk kez maç seyrederken İnönü’de, hayranlıkla seyrederdim hepsini.
Sonra büyüdüm. Sanki birden büyüdüm. Sanki an geldi ve ben büyüdüm. O kadar. Sanki arada geçen bütün yıllarda ben hep çocuktum. Babam öldüğünde ben sanki çocuktum. Üniversiteye giderken çocuktum. O’na aşık olduğumda ben çocuktum. Evlendiğimde çocuktum. Çocuklarım doğduğu gün ben çocuktum. Tüm şampiyonlukları çocuk sevinciyle yaşamıştım, çocuklarımla birlikte.
Kırklı yaşların başındayım şimdi, ama çocuk sevincimi hissederek geldim bu yaşa. Oysa ben hep çocuktum. İlk kez orta yaşa doğru ilerlediğimi, ilk kez hayatı yavaş yavaş tükettiğimi, kum saatinin alt bölümünün artık daha fazla olduğunu anladım gelen o haberle.
Kısa bir son dakika haberiydi: “Efsane Kaptan Vedat Okyar hayatını kaybetti.”
Hem efsane, hem kahramandı benim için O. Vedat Okyar. Çocukluğumun Siyah Beyaz hayallerinin, bugüne taşıdığım en net yüzüydü.
Resimlerini kesip duvarıma astığım, kartpostallarını topladığım, cikletlerden çıkan fotoğraflarını biriktirdiğim kahraman o. O haberi aldım ve sanki birden büyüdüm ben.
Yok işte artık çocukluğum. Gitti. Vedat Okyar ile birlikte gitti. Bir ölüm haberiyle, çocukluğumun da öldüğünü hissettim ilk kez,
İlk kez büyüdüğümü, ilk kez yılları eskittiğimi, ilk kez yaşlanmaya doğru koşar adım gittiğimi, ilk kez çocukluğumdan çok ama çok uzaklaştığımı hissetim.
Vedat Okyar öldü, çocukluğum da öldü.
Hayal mayal izlediğim Vedat Okyar’ı sonradan tanıma şerefine de nail oldum. Çocuk gözlerimle bakardım ona. Resimlerine baktığım günlerde olduğu gibi. Beşiktaşk’ımın kaptanıydı, efsaneydi, kahramanımdı.
Ona bakarken, o günleri, toprak sahaları, Beşiktaş aşkıyla geçirdiğim çocukluğumu düşünürdüm.
Çocuktum, Beşiktaşlıydım.
Vedat Abi öldü, çocukluğum da öldü.
Hayata gözlerini yuman Vedat Okyar'ın ardından Erdoğan Aktaş yazdı...
20/07/09 12:40
Ben o renklerle tanışmadım hiç. Ben o renklerin içine doğdum çünkü. Bir yanımda Siyah bir yanımda Beyaz yürüdüm hep. Hayatı da böyle yaşamaya çalıştım, net.
Kahramanlarım oldu benim. Hiç birinin pelerini yoktu. Hiçbiri gökdelenlerin üzerinde uçmuyor, gözlerinden ışınlar saçmıyordu. Çünkü masal kahramanları değil, gerçek kahramanlardı onlar.
Sanlı Kaptan’dı mesela biri. Yusuf Tunaoğlu’ydu bir diğeri. Sabri Dino’yu ise hala hayranlıkla anarım. Bana göre kalede, süpermenden bile daha iyi uçardı Sabri. Kahramandı O.
Kör Tuğrul vardı mesela. Niko bir diğer kahramanım. Lütfü’nun attığı bir golü hatırlıyorum ki, sevinçten ağlamıştım çocuk yaşımda. Kahramandı benim için o.
Her biri benim için, siyahın yanına koydukları beyazla, bir kahraman, adam gibi adam, efsane isimlerdi. Büyük Ahmet, Küçük Ahmet, Zekeriye ve çocukluğumun diğer efsaneleri.
Mete, Ahmet Börtüçene, Dorde Miliç, Kahraman, Tezcan…
İlhan Abi’min omuzlarında ilk kez maç seyrederken İnönü’de, hayranlıkla seyrederdim hepsini.
Sonra büyüdüm. Sanki birden büyüdüm. Sanki an geldi ve ben büyüdüm. O kadar. Sanki arada geçen bütün yıllarda ben hep çocuktum. Babam öldüğünde ben sanki çocuktum. Üniversiteye giderken çocuktum. O’na aşık olduğumda ben çocuktum. Evlendiğimde çocuktum. Çocuklarım doğduğu gün ben çocuktum. Tüm şampiyonlukları çocuk sevinciyle yaşamıştım, çocuklarımla birlikte.
Kırklı yaşların başındayım şimdi, ama çocuk sevincimi hissederek geldim bu yaşa. Oysa ben hep çocuktum. İlk kez orta yaşa doğru ilerlediğimi, ilk kez hayatı yavaş yavaş tükettiğimi, kum saatinin alt bölümünün artık daha fazla olduğunu anladım gelen o haberle.
Kısa bir son dakika haberiydi: “Efsane Kaptan Vedat Okyar hayatını kaybetti.”
Hem efsane, hem kahramandı benim için O. Vedat Okyar. Çocukluğumun Siyah Beyaz hayallerinin, bugüne taşıdığım en net yüzüydü.
Resimlerini kesip duvarıma astığım, kartpostallarını topladığım, cikletlerden çıkan fotoğraflarını biriktirdiğim kahraman o. O haberi aldım ve sanki birden büyüdüm ben.
Yok işte artık çocukluğum. Gitti. Vedat Okyar ile birlikte gitti. Bir ölüm haberiyle, çocukluğumun da öldüğünü hissettim ilk kez,
İlk kez büyüdüğümü, ilk kez yılları eskittiğimi, ilk kez yaşlanmaya doğru koşar adım gittiğimi, ilk kez çocukluğumdan çok ama çok uzaklaştığımı hissetim.
Vedat Okyar öldü, çocukluğum da öldü.
Hayal mayal izlediğim Vedat Okyar’ı sonradan tanıma şerefine de nail oldum. Çocuk gözlerimle bakardım ona. Resimlerine baktığım günlerde olduğu gibi. Beşiktaşk’ımın kaptanıydı, efsaneydi, kahramanımdı.
Ona bakarken, o günleri, toprak sahaları, Beşiktaş aşkıyla geçirdiğim çocukluğumu düşünürdüm.
Çocuktum, Beşiktaşlıydım.
Vedat Abi öldü, çocukluğum da öldü.