Uzun yıllar işim gereği Gaziantep ve Adıyaman’a bağlı ilçe ve köylerde gezilerim oldu. Hepsi birbirinden güzel ve şirin yerlerdi.
Adıyaman akşamları bir farklı oluyordu. Sanki gökyüzü size daha yakın yıldızlar bir o kadar parlak görünüyordu. En fazla yıldız Adıyaman semalarına serpilmişti sanki.
Eski adıyla Mülevis köyü Gaziantep’in Yavuzeli ilçesine bağlı bir köydü. Köyün nüfusunun yarıdan fazlası yurtdışında idi. Yurtdışındaki birikimlerini modern çiftçilik anlayışıyla değerlendirmeye çalışan bu insanlar varını yoğunu toprağa bağlamıştı. Bu köyde çalışırken kaynakçıya ihtiyaç duyduk. En yakın kaynakçı mülevis’in sekiz kilometre daha güneyindeki Kuzuyatağı köyündeydi. Ekiple beraber Kuzuyatağı köyüne gittim. Arkadaşlar kaynak işi ile uğraşırken ben de köyün meydanındaki kahvede bir çay içeyim dedim. Kahvedeki orta yaşın üstündeki insanlar benim girişimle ayağa kalkıp hoş geldin faslından sonra oturduğum masaya yaklaştılar. Yaşlı ama diri görünümlü iki amca oturduğum masaya geldi. Daha ben çayımı söylemeye fırsat bulmadan bana çay ikramında bulundular. Arabamızın plakasından olacak, beni memleketimin adıyla hoş geldin Hataylı diyerek selamladılar. Masaya gelenlerin niyeti, sorularıyla beni bir sınavdan geçirecekleri aşikardı. Sorulan sorulardan sonra sınavı geçmiş olmalıydım ki beni muhtarın evine götürdüler, ayran ikramında bulundular. Tüm ısrarlara rağmen divanda oturmayıp onlar gibi bağdaş kurdum ve yere oturdum. İşin en güzel yanı kadın ve erkek ayrımı yapmadan hepimiz aynı odada sohbet imkânı yakalamıştık. Söze önce muhtar girdi.
- Bak Hataylı, burası Kuzuyatağı, burası devrimci bir köydür dedi.
Bu söz üzerine odada bulunan insanları daha bir süzerek izledim. Erkekler traşlı, kıyafetler tertemiz ve ütülüydü. Eşarplarını çenesinin altından bağlamış olan kadınlar da tiril tirildi. Muhtarın o söylediklerini orada bulunanlar biraz mağrur, birazda hüzne dönüşen bakışlarıyla onaylar gibi başlarını salladılar.
Muhtarın yanında oturan beyaz saçlı ve pos bıyıklı, beni sınava alan amca da söze girdi.
- Bak delikanlı burada her evde bir erkek çocuğunun adı Deniz’dir dedi.
Ben ne anlatılmak istendiğini anlamaya çalışmanın şaşkınlığını üzerimden atamadan ev sahibi kadın;
- Oğlum; Deniz Gezmiş bu köyde uzun bir süre kaldı. Bu yüzden bizim köyümüz devrimci bir köydür. Dedi.
Daha sonra tarlada köylünün mahsulünü gezmeye çıktık. Traktörle tarladaki buğdayını ambara taşırken karşılaştığımız Mehmet Gaziantep merkezde matematik öğretmenliği yapıyormuş. Hafta sonlarında köye gelip babasının işlerine yardım ediyormuş. Mehmet öğretmeninde sekiz yaşında bir oğlu vardı. Babasıyla beraber traktörün üzerinde tarladan ambara beraber gidip geliyordu. Saçlarını okşadım ve adını sordum.
- Amca, benim adım Deniz dedi.
- Bu isim nereden geliyor, Deniz ******’dan mı?
- Hayır, amca, Deniz Gezmişten geliyor.
- Peki, sen Deniz Gezmişi bilirmisin?
O da
- Büyüklerimden duydum burada saklanmış bir zaman.
Köy yerinde gezerken bir çeşme başında saçları başak sarısı, özenle taranmış, çift örgü yapılmış şirin bir kız çocuğu gördüm.
- Kızım senin adın ne?
- Filiz dedi sadece.
Anladım ki Denizin bu köyde birkaç gün kalışı, bu köyü bambaşka bir kültürle yoğurmuş. İsimler Deniz ve kafiye olsun diye de Filiz.
Köy kuzuyatağı.
Hakikaten de Kuzuyatağı idi. Çünkü Deniz de bir ana kuzusuydu. Köydeki Deniz çocuklarda Filiz kızlar da.
Köyde kaldığım iki saat bana yetmiş, o Amerikan askerlerini boğazın serin sularına atan Deniz’in soluduğu Kuzuyatağı köyünün havasını ben de solumuştum. Bu bile yetmişti bana.
Muhib Yeşil
Adıyaman akşamları bir farklı oluyordu. Sanki gökyüzü size daha yakın yıldızlar bir o kadar parlak görünüyordu. En fazla yıldız Adıyaman semalarına serpilmişti sanki.
Eski adıyla Mülevis köyü Gaziantep’in Yavuzeli ilçesine bağlı bir köydü. Köyün nüfusunun yarıdan fazlası yurtdışında idi. Yurtdışındaki birikimlerini modern çiftçilik anlayışıyla değerlendirmeye çalışan bu insanlar varını yoğunu toprağa bağlamıştı. Bu köyde çalışırken kaynakçıya ihtiyaç duyduk. En yakın kaynakçı mülevis’in sekiz kilometre daha güneyindeki Kuzuyatağı köyündeydi. Ekiple beraber Kuzuyatağı köyüne gittim. Arkadaşlar kaynak işi ile uğraşırken ben de köyün meydanındaki kahvede bir çay içeyim dedim. Kahvedeki orta yaşın üstündeki insanlar benim girişimle ayağa kalkıp hoş geldin faslından sonra oturduğum masaya yaklaştılar. Yaşlı ama diri görünümlü iki amca oturduğum masaya geldi. Daha ben çayımı söylemeye fırsat bulmadan bana çay ikramında bulundular. Arabamızın plakasından olacak, beni memleketimin adıyla hoş geldin Hataylı diyerek selamladılar. Masaya gelenlerin niyeti, sorularıyla beni bir sınavdan geçirecekleri aşikardı. Sorulan sorulardan sonra sınavı geçmiş olmalıydım ki beni muhtarın evine götürdüler, ayran ikramında bulundular. Tüm ısrarlara rağmen divanda oturmayıp onlar gibi bağdaş kurdum ve yere oturdum. İşin en güzel yanı kadın ve erkek ayrımı yapmadan hepimiz aynı odada sohbet imkânı yakalamıştık. Söze önce muhtar girdi.
- Bak Hataylı, burası Kuzuyatağı, burası devrimci bir köydür dedi.
Bu söz üzerine odada bulunan insanları daha bir süzerek izledim. Erkekler traşlı, kıyafetler tertemiz ve ütülüydü. Eşarplarını çenesinin altından bağlamış olan kadınlar da tiril tirildi. Muhtarın o söylediklerini orada bulunanlar biraz mağrur, birazda hüzne dönüşen bakışlarıyla onaylar gibi başlarını salladılar.
Muhtarın yanında oturan beyaz saçlı ve pos bıyıklı, beni sınava alan amca da söze girdi.
- Bak delikanlı burada her evde bir erkek çocuğunun adı Deniz’dir dedi.
Ben ne anlatılmak istendiğini anlamaya çalışmanın şaşkınlığını üzerimden atamadan ev sahibi kadın;
- Oğlum; Deniz Gezmiş bu köyde uzun bir süre kaldı. Bu yüzden bizim köyümüz devrimci bir köydür. Dedi.
Daha sonra tarlada köylünün mahsulünü gezmeye çıktık. Traktörle tarladaki buğdayını ambara taşırken karşılaştığımız Mehmet Gaziantep merkezde matematik öğretmenliği yapıyormuş. Hafta sonlarında köye gelip babasının işlerine yardım ediyormuş. Mehmet öğretmeninde sekiz yaşında bir oğlu vardı. Babasıyla beraber traktörün üzerinde tarladan ambara beraber gidip geliyordu. Saçlarını okşadım ve adını sordum.
- Amca, benim adım Deniz dedi.
- Bu isim nereden geliyor, Deniz ******’dan mı?
- Hayır, amca, Deniz Gezmişten geliyor.
- Peki, sen Deniz Gezmişi bilirmisin?
O da
- Büyüklerimden duydum burada saklanmış bir zaman.
Köy yerinde gezerken bir çeşme başında saçları başak sarısı, özenle taranmış, çift örgü yapılmış şirin bir kız çocuğu gördüm.
- Kızım senin adın ne?
- Filiz dedi sadece.
Anladım ki Denizin bu köyde birkaç gün kalışı, bu köyü bambaşka bir kültürle yoğurmuş. İsimler Deniz ve kafiye olsun diye de Filiz.
Köy kuzuyatağı.
Hakikaten de Kuzuyatağı idi. Çünkü Deniz de bir ana kuzusuydu. Köydeki Deniz çocuklarda Filiz kızlar da.
Köyde kaldığım iki saat bana yetmiş, o Amerikan askerlerini boğazın serin sularına atan Deniz’in soluduğu Kuzuyatağı köyünün havasını ben de solumuştum. Bu bile yetmişti bana.
Muhib Yeşil